Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayallerim

Yazma sevgisini bir tık daha ciddiyetle yapmak adına Blog sayfası açtım. Artık kaleme aldığım yazılarımı burada yayınlayarak farklı bir platformdan ilerlemek istiyorum. Önceden linkedin aracılığıyla paylaşımda bulunuyordum. Başkalarının ürettiklerini okuyup, beğenip yorumlarda bulunuyordum. Sonra bir gün neden bende içerik üretmeyeyim ki diye düşündüm. Ve bu yolculuğa bu şekilde başlamış oldum. Başkalarının düşüncelerini okumakta güzel ama birazda ben yazmak istedim. Bu konuyla ilgili herhangi bir eğitimim ya da iddiam yok. Sadece okumayı seviyorum. Bir de birkaç arkadaş desteğiyle gaza gelerek başladığım, içine girince ne kadar zenginleştiğimi fark ettiğim bir oluşum oldu. Kendini geliştirmenin yaşı yok nede olsa . Yaşam bir çalışma döngüsünde ama kendi zevklerimize, hayallerimize yer vermemiz, kendimize zaman ayırmamız da gerekiyor. Çoluk çocuk derken bir koşturmacadır gidiyor. Yıllar nasıl geçiyor anlamıyoruz bile. Yapmak isteyip de yapamadıklarımız, sürekli ertelediklerimiz uzak

Kronik Mutsuzluk

  E trafımızda özellikle genç kuşağın içinde bulunduğu, hiçbir tatmin duygusu barındırmayan ‘ruhsuzlaşmış’ kişiler bulunuyor mu?  Evet dediğinizi duyar gibiyim. Çevremizde öfke patlamaları yaşayan, sürekli olduğu durumdan şikâyet eden insanlar hep vardı. Son zamanlarda sanki sayısı çok arttı ve kronikleşti. Bunun sebebinin teknolojinin etkisiyle insanlar arası iletişimin (yüz yüze) azalması olduğunu düşünüyorum. Sürekli bilgisayar başındaki çocuklar, gençler sosyalleşemediği için farkında olmadıkları bir mutsuzluk sarmalının içine giriyorlar. Küçük şeylerden mutluluk duymadıkları gibi büyük sevgi ve ilgi gösterileri bile onlar için sıradanlaşıyor. Ayrıca negatif odaklı bakış açısı da bu durumu tetikliyor. İçinde bulunduğumuz Pandemi sürecinde sosyal mesafemizin zorunlu olarak arttığı bu dönemde kaygı ve belirsizlik durumlarının çoğalmasıyla birlikte ‘kronik mutsuzluk’ vakalarının maalesef artacağı bir gerçek. Tabi ki her zaman mutlu olmayacağız. Sürekli mutlu olma algısı da yanlı

Audrey Hepburn

  İki yıl önce gittiğim İstanbul’da ki Madame Tussauds Müzesinde en çok ilgimi çeken ve beni kendine hayran bırakan görseldi. Audrey Hepburn’ü zerafet kelimesinin karşılığı olarak görüyorum. Sanatına, duruşuna ve sadeliğine hayran kaldığım efsane kadın. Herkesin bu hayatta en beğendiği yada idol aldığı insanlar vardır. Ben,  Audrey Hepburn ve Julia Roberts’ı çok beğenirim.  J Fiziksel görünüşün insanlar üzerindeki etkileri yadsınamaz bir gerçektir. İnsanların fiziksel görünümü ile ruhsal dünyaları ve nasıl bir kişi oldukları hakkında bilgi edinip edilemeyeceği tartışmalı bir konudur. Sosyal Psikoloji de “ Halo Etkisi”  teorisi de fiziksel çekiciliğin  kişiler üzerindeki etkisini açıklayan bir kavram olarak doğmuştur. Dış görünüş ilk izlenim için önemli bir unsurdur. Ama tek başına yeterli değildir. Onu karakterimiz ve duruşumuzla şekillendirip, değerlerimizle harmanlayıp, tutum ve davranışlarımızla toplum içine sunuyoruz. İnsanı insan yapan idealleri, duruşu, onuru ve şerefidir. İnsan

Dünya Kız Çocukları Günü

  Dünya Kız Çocukları Günü her yıl 11 Ekim’de dünya çapında kutlanan bir gündür. 2012’de Birleşmiş Milletler tarafından alınan bir kararla, kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldığı eşitsizlik konusundaki farkındalığın artırılması amacıyla kutlanmaya başlanmıştır. Bende bir kız çocuğu annesi olarak bugünün kutlanmasından dolayı hem mutluyum hem de hüzünlüyüm. Keşke cinsiyet ayrımcılığı olmasa da çocuklarımız eşit şartlarda büyüseler, böyle özel günlere de ihtiyaç duymasak. Günümüz dünyasında kadın olmak gerçekten zor. Özgürlüğünün kısıtlandığı, sınıflandırıldığı, aşağılandığı ve suçun hep kendisinde kaldığı kişi maalesef hep kadındır. Bu düşüncede olan hasta ruhlu insanlarla yaşamak zorunda kalıyoruz. Bilincin çok yükseldiği şu son dönemde farkındalığın artırılmasına yönelik yapılan çalışmalar sonucunda artık olumsuz düşüncelerin değişeceğine dair inancım eskisine göre biraz daha arttı. Umarım hayalini kurduğumuz o  Mutlak Eşitlik ilkesi temelli olan yaşam , çocuklarımızın

Stefan Zwerg

  Bucket list’imde yer alan bir madde de, büyük bir oda dolusu kitapları, kocaman kütüphaneme (henüz yok) kendi ellerimle yerleştirmek. Hayali bile güzel… Avusturyalı yazar Stefan Zwerg az sayfalara çok derin duygular ve tahliller yükleyen yazardır. Kitapları genelde herkes tarafından efsane bulunur. En bilinen (best-selling) kitaplarını okudum fakat daha okumadığım o kadar çok romanı ve biyografisi var ki umarım hepsini bitireceğim günler yakın zamanda gelir. JJ Kitaplarını okuduğunuzda Sigmund Freud ve psikoloji biliminden etkilenmiş olduğunu fark ediyorsunuz. Olağanüstü bir akıcılıkta ve özgün bir derinlikte anlatım içine çekiyor, o dönemde ve o olaylar örgüsünde buluyorsunuz kendinizi. Kitaplarının kısa olduğuna bakmayın, sindirmek bazen birkaç ciltlik kitap okumak kadar uzun sürer. Stefan Zweig okuyanlar bilir, Zweig'in bir kitabını okuyan kişi artık iflah olmaz ve bütün kitaplarını bitirmek için çabalar. Adeta bir Amok Koşucusu gibi... Zweig'in hayatı da birçok yazar gib

Dunning-Kruger Sendromu

  Psikolog Justin Kruger ve David Dunning ‘ ’Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini arttırır ” teorisiyle Nobel Ödülü’nü kazanmışlardır. Halk arasında biz buna Cahil Cesareti diyoruz. Sendromun etkisi toplumun her bölümünde kendisini gösterebilmektedir. Çünkü toplumsal statülerden ve unvanlardan bağımsız olarak her insanın yaptığı bilinçsiz bir davranış nadir de olsa kasıtlı olarak yapılabilmektedir. Bu sendromun bulgusu cehaletin ve akılsızlığın bireyin kendine olan güvenini arttırdığı üzerine kurulu olduğu için etrafımızda özgüveni yüksek bu sendroma yakalanmış ama farkında olmayan çokça insan olduğunu görürüz. Toplumda da çok iyi konumlanmışlardır. Kendilerini yeterince geliştirmiş ve eğitim düzeyleri yüksek insanları yermek için oldukça çaba sarf ederler. Kendinden emin insanın zaten başkalarıyla işi yoktur. Derdi kendisiyledir. Yarışı ve gelişimi kendi üzerine kuruludur. Aklıma bu sendromdan bahsederken ‘Boş teneke çok ses çıkartır’ atasözü geldi. J

Zaman Yönetimi

Evrende tek adaletli dağıtılmış kaynak zaman sanırım. Herkes istediği şekilde, istediği gibi kullanabilir. Zengin ya da güçlü olmanın bir önemi yoktur. Verimli şekilde kullanmak kişinin bireysel tercihleri ile ilgilidir. Bu konuda çok sayıda seminerler, workshoplar düzenlenir. Trend konulardan biri olan Zaman Yönetimi iş hayatının vazgeçilmez dinamiğidir. Özellikle Pandemi sürecinde birçok iş yerinin uzaktan çalışma sistemine geçiş yapması ile birlikte önemi oldukça artmıştır. Zaman Yönetiminin en büyük dirençlerinden biri olan erteleme hastalığı benim de içinde bulunduğum, sosyal hayatımda çok başvurduğum maalesef kötü bir alışkanlık… Bu konudaki diğer tuzaklarda programsız ve düzensiz olmak, önceliklerini belirleyememek olabilir. Günümüzde de akıllı telefonlar aslında zamanımıza en büyük düşman diyebiliriz. Vaktimizin büyük bölümünü çalıyor. Fark ettiğimizde içimizde büyük bir pişmanlık duygusu barındırıyoruz. Artık telefonlarda ne kadar zaman geçirdiğimizi gösteren istatistik öz

Şükretmek

  Son zamanlarda uygulamaya başladığım, zaman zaman unuttuğum ama günlük yaşamıma entegre etmeye çalıştığım “şükretmek”, minnet duymak, sahip olduklarıma teşekkür etmek “eylemim” beni çok zenginleştirdi. Eskiden hiç aklıma gelmezdi minnet duygusu. Nefes almanın bile ne kadar değerli olduğunu anladığımız şu günlerde sağlıklı olduğumuz için bile bol bol şükretmeliyiz. Çoğu zaman şikayet ederiz, eleştiririz, yakınırız. Bunları kolaylıkla yapıyoruz da şöyle bir hayatımıza bakıp bugüne kadar kattıkları için teşekkür ediyor muyuz? Genel olarak teşekkür etmekten sakınan, bu söylemi maalesef bir eziklik göstergesi olarak düşünen bir milletiz. Aslında erdemli insan olmanın parçası sadece… Sahip olduklarımızın her an farkında olmak mutluluğunuzu taçlandırabilir. Ayrıca Psikologlar tarafından da şükür, insanı daha üretken, mutlu, enerjik ve sağlıklı yapan, ruhsal bozulmaları azaltan ve yaşam memnuniyetini olumlu yönde etkileyen psikolojik güç kaynağı olarak tanımlanmış. Şükretmeyi yaşam f

Agnotoloji

  Son zamanlarda karşılaştığım ve ilgimi çeken bir terimden bahsetmek istiyorum. Bilgisizlik bilimi. Neoklasik Yunanca’da agnosis ‘bilgisizlik’, ontoloji ise varlık felsefesi anlamına geliyormuş. Bilim tarihçisi Robert N. Proctor, 2005 yılında Stanford Üniversitesi’nde “Agnotoloji” konusunda yapılan konferansta bu kavramı “göz ardı etmenin kültürel üretimi” olarak tanımlamış ve bilim dünyasına kazandırmış. Şirket, kurum ve kuruluşların siyasi ya da ticari çıkar elde etmek için kasıtlı olarak kafa karışıklığı yaratmak amacıyla yalan bilgi yaymasıdır. Bilgiye erişebilir olmak her daim gerçeğe ulaşıldığı anlamına gelmiyor. Küreselleşen dünyada cehalet yayarak algı oluşturmak emperyalizmin en etkili silahıdır. Toplumları köleleştirmek isteyen kötü niyetli gruplar doğru olmayan bilgi yayıp, insanları kuzu kuzu yarattıkları algı sarmalına çekmek istiyor. Bu manyetik alana girmemek istiyorsak, öğrenerek değişmek zorundayız, bol bol kitap okumalı, zihnimizi aydınlatmalıyız ki bilgi kirliliği i

Koçluk

  Bu haftaki yazımda ilk defa deneyimlediğim “Koçluk” çalışmasından bahsetmek istiyorum. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde de giderek daha büyük önem kazanan koçluk eğitimleri ve koçluk faaliyetleri ile bireysel özelliklerin geliştirilmesi daha da yaygınlaşmakta ve her bireyin gereksinim duymasına rağmen, ülkemizde özellikle üst düzey yönetici kademelerinde görülen koçluk eğitimlerinin toplumun her kademesine uygulanmasının büyük önem taşıması gerektiğine inanıyorum. En bilinen koçluk türleri: Yaşam koçluğu, ebeveyn koçluğu, aile koçluğu, ilişki koçluğu, kurumsal koçluğu, öğrenci koçluğu gibi… Aslında önyargılı olduğum bir konun palas pandıras içerisinde buldum kendimi. Kişinin kendi ile ilgili kararlarında, hedeflerinde ve seçimlerinde neden bir başkası olsun ki diye düşünüyordum. Fakat Gülçin Hanımla birlikte çalışmaya başladığımızda gördüm ki ne kadar kendinizi bilen ve farkındalık seviyeniz yüksek bir kişi de olsanız uzman bir gözün sizi objektif olarak değerlendirmesi insana çok ş

Minimalizm

  Minimalizm son yıllarda trend olan bir felsefi akım. Benim için ise, son 3 yıldır aşama aşama evrilen bir konu. Hayatıma entegre etmeye çalıştığım, üzerinde düşündüğüm, içinde kendimi bulduğum bir SADELEŞME yapısındayım. Öncelikle bu farkındalığa evimde başladım. Gereksiz birçok eşyayı atmadım, sahiplendirdim. Olabildiğince az eşyayla yola devam ediyorum. Ve fark ettim ki fazlalıklar insanı yoruyor. Aza indirgeyince nesneleri bana bir rahatlama, konfor ve hareket serbestliği geldi. Eşyaları hayatımın merkezi olmaktan çıkarıp, esaretten kurtulmak yeni bir başlangıç gibiydi. Bu felsefeyi benimseyerek ilerlemek için gereksiz (olmasa da olur) tüketim çılgınlığından da arınmak gerekiyor. Özgürlüğümü kısıtlayacak hiçbir şeye vakit ve para harcamıyorum. Hayattaki en önemli değerin ZAMAN olduğunu anladığım anda diğer her şey anlamsızlaştı…Değerli vaktimi benim için sadece önemli kişiler ve eşyalarla geçirme kararı belki de verdiğim en önemli karardı. Sadeleşmenin sadece eşyalardan ibaret olm

Kitap Tavsiyesi

  Kitap Severler için…   Psikiyatrist   Gülseren Budayıcıoğlu’nun okuduğum ikinci kitabı olan Kral Kaybederse tek kelime ile muhteşemdi. Dili yalın ve sade, konusu özgündü. Diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum. Küçük bir seans havasında başka hayatlara misafir olmak güzeldi. Yaşanmış bir hikayeden uyarlanmış olduğu için ve psikolojiye olan ilgimden dolayı bende yeri ayrı olan kitaplarım listesine girdi. Evet kral kaybetti ve benim gözyaşlarım akıp gitti sel oldu... Gerçekten de okuduğum kitap ruhumda derin izler bıraktı. Kattıklarıyla,  yaşanmışlıklarıyla, özgünlüğüyle muhteşemdi. Kitap ile birlikte terapi almış gibi oldum. Okurken olgunlaştım ve aydınlandım. Acemi olarak geldiğimiz dünyaya umarım üstat olarak ölme şansını verir bize bu hayat. Gönül zenginliği ve mütevazilik hayattaki en büyük erdem. Para ve itibar bulunca kendini kral, kraliçe zannedenler ne olur iki kez okuyun belki yardımseverliğin hayattaki en büyük doyum olduğunu görürsünüz... “Hayatın sesini duyabilseni