Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeni Başlangıçlara

                      Aralık ayının son günlerinde olduğumuza göre bu yılın genel değerlendirmesini yapabiliriz. Herkesin ortak düşüncesi bu yılın nasıl da hızlı geçtiği. Yaşadığımız son iki yıl alışkanlıklarımızı ve davranışlarımızı büyük ölçüde değiştirdi. Pandemi sürecinin hala içinde olduğumuzdan kısıtlı yaşanmışlıklar ve deneyimlemeler tecrübe edebildik. Özellikle son dönemlerde sağlıklı yaşam ve beslenme trendleri bir ivme kazandı. Bir yılı da arkamızda bırakarak yeni umutlara yelken açıyoruz. Bu sene içerisinde kötü olaylar geldi başımıza üzüldük, kırıldık. İyi olaylar da oldu güldük, eğlendik. Hepsi hayata dair…Hepsi birer anı olarak yerlerini aldı. Önemli olan yaşananların arkasında durmak ve tecrübelerden ders çıkararak yola devam etmek. Geçen sene hazırlamış olduğum ‘2021 yılı hedeflerim’ listesine göz attım ve %90’nını gerçekleştirmiş olmaktan dolayı kendimi tebrik ediyorum. Umarım hedeflerini belirleyen herkes başarılı sonuçlar elde etmiştir. Uygun şartlar ve koşullar

Cam Tavan Sendromu

Birkaç tane pire, bir fanusun içine bırakılır ve burada yaşamaya başlarlar. Bir zaman sonra fanusun zemini ısıtılmaya başlanır. Zemin, pirelerin ayaklarını yaktığı için zıplamak zorunda kalırlar. Fanusun yüksekliği de 30 cm’den az olduğu için pireler fazla yükselemezler. Bir gün cam tavan tamamen kaldırılır. Pireler artık istedikleri kadar yükseğe zıplama özgürlüğüne sahiplerdir. Ne var ki hiçbiri 30 cm üzerine çıkamaz. Engelleri olmadığı halde sanki cam tavan varmışçasına sınırlamışlardır kendilerini. Aynı şeyleri bazı insanlarda da görmüyor muyuz? Potansiyelleri olduğu halde ailelerinden, kültürlerinden öğrendikleri sınırları, yaşamlarının merkezlerine koyuyorlar. Arzu ettikleri hayallerini kimi zaman gerçekleştiremiyorlar. İnsanın da yaptığı şey fanusun içinde hapsolmaktan farksız… Yani engeller zihnimizde… Yaşadığımız toplumda; özgür ruhlu olmak, inatçı, muhalif ve radikal olmak, arıza ya da ukala olmak sanılıyor. Hâlbuki gerçekte hayallerinin peşinde olan insanlar, reelde yaşa

Toksik İlişkiler

Yanı başımızdaki kişiyle yaşadığımız ilişki, bizi bazen olumlu yönde etkilerken bazen de zarar verme eğilimindedir. Bu bir eş olabilir, erkek - kız arkadaş olabilir yada bir yakın arkadaş olabilir. Onun yanında kendinizi her daim kötü hissedersiniz. Hayat enerjiniz çekilir. Bu da sizin toksik bir ilişkide olduğunuzu gösterir. İşin kötü kısmı da, bu durumun farkında olmadığınız için o kişiden kopmanız da bir hayli zordur. Bu ilişki türünde; insan kendini aşağılanmış ve değersiz hisseder. Düşünceleriniz manipüle edilir. Yavaş yavaş kendinizi güvensiz hissetmeye başlarsınız. Karşınızdakine ise hiçbir şey olmaz çünkü o bir bencil ve zorbadır. Özellikle kadın - erkek ilişkilerinde tutkunun zirvede yaşandığı eşlerde, bu toksik belirtiler daha fazla sirayet ediyor. Duygularını çok yüksek perdeden yaşadıkları için kaos barındıran bir sonuç kaçınılmaz oluyor. Zehirli bir ilişkiden çıkmak ruhunuza ve bedeninize iyi gelecektir. Bazen sevgi tek başına yetmez… Sabretmek gereksizdir. En uygunu u

PodCast

Bundan 5 sene öncesine kadar hayatımızın içinde olmayan ama son zamanlarda yıldızı parlayan bir yayıncılık şeklidir. Bir nevi  sesli blog  olarak adlandırabiliriz . 2000’li yıllarda Apple’ın MP3 müzik medya oynatıcısı IPOD sayesinde ortaya çıkmıştır. Podcast kelimesi, IPOD ve Broadcast’in (yayın yapmak) kelimelerinin kısaltması olarak literatürümüzde yerini almış bulunmaktadır. Eskiden radyo programlarında müzik dışında sohbetler oluyordu şimdi ise dijital sohbet programlarının evirilmesiyle bu şekle geldi. Kişisel fikirlerin ya da konusunda uzman yetkililerin bir konu etrafında fikirlerini söyledikleri, o konu hakkında bildiklerini aktardıkları bir program şeklinde ilerliyor. İş dünyasından pazarlamaya, spordan seyahate ve kişisel gelişime kadar bir çok kategoride içerikler sunuyorlar. Podcast dinlemek için ihtiyacınız olan yalnızca internet erişimi olan bir telefon. Bu içerikler içinden farklılık yaratmak ise; anlatan kişinin ses tonuyla, kişinin diksiyonuyla, anlatılan konunun

İklim Değişikliği

Avrupa Birliği’nin (AB) kaynak verimliliği, yeşil ve rekabetçi düşük-karbon ekonomisine geçiş hedefi doğrultusunda, “Döngüsel Ekonomi Paketi”, 2 Aralık 2015 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilmiş, 19 Aralık 2019 tarihinde Döngüsel Ekonomi: Engeller, Stratejiler ve İş Modelleri 16 kabul edilen AB’nin yeni büyüme stratejisi “Avrupa Yeşil Mutabakatı”nın ise öncelikli politika alanlarından biri olmuştur. Söz konusu belge kapsamında AB’nin 2050 yılına kadar iklim nötr hale getirilmesi, büyümenin artırılması, yeni ve daha iyi işlerin sunulması ve halkın refahının iyileştirilmesi hedeflenmekte; temiz, döngüsel ekonomiye geçişle kaynakların daha verimli kullanımının artırılması, iklim değişikliği ve biyoçeşitlilik kaybının durdurulması ve kirliliğin azaltılması için bir yol haritası sunulmaktadır. Bizler de bunun gibi iş modellerini biran önce toplumumuzun benimsemesini sağlayarak ülkemize entegre etmeliyiz. Bu konuda farkındalık yaratacak projelerin içinde yer almalı ve toplumumu

Hikâyeleştirme (Storytelling)

  Son yılların trendlerinden olan hikâye anlatıcılığı , ortamı çok renklendiren ve eğlenceli kılan bir metot. Hızla da yaygınlaşmaya başladı. Söz konusu durum, dinleyicisini sıkmadan, karşı tarafa aktarmak istediğiniz her türlü bilgiyi anlatmanın en avantajlı ve çekici bir yoludur. Dünyanın en basit ve sıkıcı konusu bile;  işin içine renk, duygu, ruh katınca renkli bir hikâyeye dönüşebilir. Bu da herkesin başarılı şekilde yapabileceği bir nitelik değildir. Biraz yetenek, biraz mizaç, biraz da deneyim ister. Konuşma becerisi de diyebiliriz…💥 Özellikle akılda kalıcı olmasından dolayı hikâye şekli ile anlatım oldukça etkili bir yoldur. İkna etmek ve inandırmak oldukça kolaylaşır. Hem eğitim hayatında hem de iş hayatında yarattığı etkiler son zamanlarda dikkat çekince, bu konuda çok sayıda eğitim ve seminerler düzenlenmeye başlandı. Pazarlama dünyasının da etkili satış tekniği haline geldi. Hikaye anlatımı aslında oldukça etkili bir terapi metodu olarak da kullanılabilir. Karşı ta

Şekilciliğe değil içeriklere odaklanalım…

  Hayat dediğin bir yansımadır. Ne ekersen onu biçersin ne söylersen onu duyarsın, yargılarsan yargılanırsın, yapıcı olursan kazanırsın, yıkıcı olursan yıkılırsın. Sen insanlara nasıl bakarsan insanlarda sana öyle bakar! Etiketler, lüks kıyafetler, abartılı zaferler mutluluğun tek yolu gibi gözükse de durumun özüne döndüğümüzde doğallık ve samimiyet kazanır her zaman. Bunlar zamanla öğrenilen öğretiler ve deneyimlemeler sonucu ortaya çıkar. Önyargılarımızdan sıyrıldığımızda farklı bir perspektiften bakıyor oluyoruz hayata. Bu da doğruya ve reel gerçeklere odaklanmamızı sağlıyor. Başkalarını yargılamaktan kendini geliştirmeye zaman bulamamış insanlar var etrafta maalesef. Bu hayat yolculuğunda; ceplerimize merhamet, nezaket, empati, saygı, samimiyet gibi dinamikleri doldurup, mutlu olmadığımız duraklarda fazla oyalanmadan, inandığımız yolda, inandığımız kişilerle kaldığımız yerden devam etmeliyiz. Zaman zaman hayal kırıklıkları, zorluklar, güvensizlikler yaşatır insanlar ama bunla

Çizgili Pijamalı Çocuk

  İnsanı,  sadece insan olduğu için sevdiğimiz yani dünyada din, dil, ırk, cinsiyet ayırımı yapmadığımız hiç bir dönem yok sanırım.🌑 Bu roman bizi 1939-1945 yılları arası Nazi dönemine götürüyor. 2. dünya savaşı zamanında Yahudi soykırımı, toplama kampları, gaz odaları, Hitler kısacası vahşet içeriyor. Ayrıca kitap okumayı sevmeyenler için kitabın aynı isimli 2008 yapımı bir filmi de bulunmaktadır. İster okuyun, ister izleyin sonunda hüzün dolacaksınız ve kalbiniz ağrıyacak. Duygusal olan kısmı da bu tarihi dönemin, bir çocuğun yaşadıkları gözünden anlatılmasıdır. Çocukların dili sevgidir. Ne din, ne ülke, ne kültür ayrımı yapmazlar. Sadece karşılıksız sevgi sunarlar, yetişkinlerin yapamadığı..💥 Gözlerini para, hırs, açgözlülük henüz sarmamıştır. Oldukça dramatik ve etkileyici bir öykü, sadeliği ve tarihi dönemi nedeniyle içine alıyor okuyucularını.   Bruno ile çıktığımız yolculuğun sonunda; tüm çocukların eşit şartlarda büyüdüğü bir dünya olsun istiyorsunuz. Dostluk kavramını

Plasebo Etkisi

  Beynimizin bize oynadığı oyunları, yaşımız ilerledikçe kavramaya çalışıyoruz. Gençken anlayamadığımız ama olgunlaştıkça ve deneyimledikçe öğrendiğimiz bir konu. İnsan beynini de inceledikçe ne kadar derin ve ilginç olduğunu görüyoruz. Bunlardan bir tanesi de Plasebo etkisidir. Kişinin hastalığı için kanıtlanmış tedavi edici bir etkisi olmamasına rağmen bir ilacı aldığında kendini iyileştirebileceği algının oluşmasıdır. Plasebo, Latince kökenli bir kelime olup “Seni hoşnut edeceğim” anlamına geliyormuş. İnternette bu konuyla ilgili sayısız çalışmalar bulunmaktadır. Farklı alanlarda, farklı sonuçları olan deneysel çalışmaları okumak mümkün. En ilginç olanı da depresyona karşı bunun kullanılması, antidepresan ilaçları kadar etkili olduğu düşüncesi gerçekten çok kayda değer. Hiçbir etkisi olmadığı halde ilaç yerine vitamin verilen hastaların bir kısmında semptomların gözle görülür düzeyde iyileşme göstermesi bu etkinin varlığına inandırmaya yönlendiriyor. Aynı etkinin “etkin konuşma

Kendini Sevme Molaları

  Hayat zorlu bir maraton.. Sürekli koşturma hali.. Bazen şöyle bir duraklayıp kendimize sormalıyız nereye ve neden bu kadar devamlı koşuyorum diye…🏃 Hep daha iyisine, daha mükemmeline sahip olmak adına yaşamı kaçırıyor olabiliriz. Salt mutluluğu yaşayamadığımıza göre fazla mı dinamiğiz diye sorguluyorum. İnsanın özüne dönmeye, kendini tanımaya ve kendini olduğu haliyle sevmeye ihtiyacı var. Kendini olduğun haliyle kabul etmek günümüzde oldukça zor, bunun birçok sebebi olabilir ama en yaygın sebep kendi özgüvenimizi başkalarının takdiri üzerine inşa etmemizdir. Biz yetişkinler ilgi ve takdirle beslenen varlıklarız. Gerekli mi? Şunu unutmayalım öz-farkındalık, öz-denetim ve öz-yükseliş beyinde kalıcı pozitif değişiklikler yaratma gücüne sahiptir.💣 Biraz olsun huzur bulmak istiyorsak “ kendimizi sevme molaları ” yapmamız gerekiyor. Bu yolculukta dinginlik, sadelik ve sakinlik gibi arkadaşlar eşlik edecek bize. Dış dünyadan ve etkenlerden biraz uzaklaşıp, kendimizi dinlemeliyiz ki

Linç Etmek

Günümüz vebası olarak nitelendirilen linç kelimesi, 1736-1796 yıllarında yaşayan Charles Lynch’in soyadından gelmektedir. Lynch, Amerikan bağımsızlık savaşı sırasında İngilizlerden yana olanları cezalandıran düzmece mahkemenin başkanıdır. Keyfi olarak uyguladığı acımasız yaptırımlarıyla ünlüdür kendisi. Maalesef bizler de, karşısındakini yok etmek için kullanmıyor muyuz bu durumu? Eleştirmeyi ve yargı dağıtmayı seven insanlarımız son zamanlarda oldukça arttı. Kendi gibi olmayana hiç saygısı olmayan bu hadsiz kişilerin psikolojik sorunları olduğunu düşünüyorum. Çünkü mutlu insan, kendi ile ilgilenen ve çevresini de mutlu eden insandır . Bu sorunlu kişilerin çocukluğuna inip travmalarını bulmak lazım. Fazla meraklı olmak çok tehlikeli bir durumdur .💣 Farkındalığı yüksek insanların kendi özüyle ilgili anlam arayışları vardır. Kendini bulmaya ve nasıl gelişebilirim diye kafa patlatmaya meyillidirler. Bu kendini boşlukta hisseden insan grubu ise mutsuzluğumu karşı tarafa nasıl geçirebi

Duygusal Dayanıklılık

Yaşamın getirdiği zorluklar karşısında ne kadar dik durabiliyoruzu ölçmek zor bir süreçtir ama aynı zamanda dayanıklılık parametremizdir. Hayat her zaman planladığımız ve kontrol ettiğimiz gibi akmıyor ne yazık ki.. Zaman zaman zorlukların tavan yapması durumunda, kalan yolculuğumuza devam edebilmek adına dirençli olmak zorundayız. Maalesef ki hepimiz aynı performans seviyesinde değiliz. Eğer hala tüm güçlükler karşısında ayakta iseniz ve kaldığınız yerden devam edebiliyorsanız kendinizi kutlayın ve alkışlayın. Duygusal dayanıklılık seviyeniz ortalamanın üstündedir. Bu da sizin güçlü bir psikolojiye sahip olduğunuzu, SERT RÜZGARLAR KARŞISINDA YILMADAN durabileceğinizi ve savaşma yetinizin yeterli olduğunun göstergesidir. İş ve özel hayatınızdaki başarı ve mutluğu beraberinde getirir. Son zamanların trend konularındandır  ‘’DUYGUSAL DAYANIKLILIK’’ ve ‘’YILMAZLIK’’ , İngilizcesi de  ‘’ Resilience ’’ olarak yazışmalarımıza dahil olmuştur. İş hayatında öyle anlarla karşılaşırız ki, zeka ve

Kendine Ait Bir Oda

Virgina Woolf, bu kitabını 1929 yılında yazmıştır. Viktorya çağında kızların okula gönderilmediği bir dönemde yaşamış olan feminist yazarımız, kalemiyle bir başyapıta imza atmıştır. Yazdığı konu ile güncelliğini de hala korumaktadır. Aradan 92 yıl (bir asır) geçmesine rağmen hala kadın erkek eşitsizliğinin değişmemesi hatta daha da geriye gitmesi ne acı. Dünya değişti diyoruz, yakında hepimiz uzaya seyahat edebilir hala geleceğiz, dijitalleşme de evrim geçiriyoruz ama ilerlemeyen tek konumuz ‘ ’kadının toplumdaki yeri’. Kitapta çok fazla metafor var. Hayal gücünüzün derinliğine bağlı anlam farklılıkları olabilir. Yazarımız kadınların ekonomik özgürlüğünün önemine vurgu yapıyor. Kadının toplum tarafından geri plana itildiğini örneklerle anlatıyor. Yanlış anlaşılmasın amacı kesinlikle erkekleri ötekileştirmek ya da bastırmak değil, eşitliği sağlamak için farkındalık yaratmak. Ee birazda sitemde bulunmak hakkı… Shakespeare'in bir kız kardeşi olsaydı ve en az Shakespeare kadar

Etki Bırakan Kitap Önerileri

Kitaplar okuyuculara hikâyeler anlatır. Fakat bazı hikâyeler akılda bile kalmazken, bazısı ise yıllar geçse de hafızamızda yerini kaybetmez. Hatta bir başkası ile paylaşımda bulunmak için can atılır, heyecan duyulur. Bize değer katan, etkileyen kitaplar, listemizde hep üst sıralarda yerini alır. Okuduğum ve bundan sonra okuyacağım kitaplardan, farklı bakış açılarından bakmayı, yorumlama yetimi geliştirmeyi, farklı kültür yapısından insanlarla tanışmayı ve entelektüel bilgi birikimime kazanımlar sağlamasını isterim. Farklı türden ve farklı konulardan birçok eseri okumak donanımız açısından önemlidir. Kimi zaman sadece bir aşk hikâyesine ortak olmak, kimi zamanda bilinçaltımızın bize oynadığı oyunları görmek, psikolojik terminoloji içinde gezinmek ya da bir konu hakkında uzmanlaşmak için okuruz. Doğru kitaba ulaşmak hepimizin isteğidir. Bu konuda gereken özeni göstermek, okuma alışkanlığı kazanma sürecini hızlandırır. Asla boş zamanımızı değerlendirme aracı olarak görmemek lazım, hayatım

Teşekkür Ederim

  Bizim insanımıza söylemesi zor gelen iki kelime vardır. Bunlar; 1-Teşekkür ederim 2- Özür dilerim Nezaket kuralları gereğince hareket etmek, olgun bir davranıştır. Görgü kuralları toplumun olmazsa olmazlarıdır. Kullananı yukarı, uygulamayanı aşağıya taşır. Özünde sevgi ve saygı barındırır. Keşke herkes hayatına entegre etse.  Takdir etmek ve özür dilemek oldukça zahmetsiz ve ince bir davranıştır. 💜 Minnettarlığımızı ya da üzüntümüzü göstermenin etkisi oldukça güçlüdür. Motivasyonu artırır. Bir yerde okumuştum şöyle yazıyordu; bazı insanlar rende gibidir, hep teşekkür bekler. Bazılarımız keser gibidir, hep teşekkür sunar. Oysa amaç, testere gibi olmaktadır. Hep teşekkür beklemek bize bir şey kazandırmaz ya da teşekkür etmek bizden bir şey kaybettirmez. Bu güzel sorumluluğu paylaşmak bizi daha mutlu kılar. İnsan ilişkilerinde kullanılan bu kelimeler kesinlikle sihir yaratır. İletişimi kuvvetlendirir. Bireylerle kurulan ilişkilerin temelinde ‘’sana değer veriyorum’’ hissi yatar. Eğ

Stres Yönetimi

  Hayatımızın doğal bir parçası olan ‘’stresten’’ maalesef kaçış yok. Onu kabul etmeli ama yönetebilmeliyiz de.✔ Fiziksel ya da ruhsal herhangi bir hastalıktan bahsedilse hemen kaynağının stres olduğu ortaya çıkar. Kaçmak isteriz kendisinden, bunun için yaşam tarzımızı bile değiştiririz. Gene de gölge gibi takip eder. Tam bir kabus…💣 Belki tam olarak kurtulamayız bu beladan fakat iyi bir yönetim tarzı ve kaliteli yaşam ile stresi aza indirgemek mümkün! Öncelikle bakış açımızı değiştirmeliyiz. Etrafımızdaki olaylara yahut kişilere yüklediğimiz anlamları tekrar bir gözden geçirmemiz gerekiyor. Kendimize verdiğimiz değeri önemsemek ve iyi hissettireni seçmek, bizi güçlü ve mutlu kılacaktır. Bireysel olarak ne kadar çabalasak da, elimizde olmayan sebeplerden dolayı strese maruz kalıyoruz; Ekonomik sorunlar, politik belirsizlikler, teknoloji, sosyolojik değişiklikler, kalabalık, çalışma koşulları, terör, trafik, hastalıklar vb.    Tek başımıza değiştiremeyeceğimiz durumlar var

Özel Günler

Ne kadar çok özel günlerimiz var; sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, ö ğ retmenler g ü n ü vb. Üzerine fazlaca anlamlar yükledi ğimiz o günler..👈 Son yıllarda herkesin pazarlama stratejisinin bir dinami ğ i olarak g ö rd ü ğ ü ve fazlaca abartılı yans ı t ı ld ı ğ ı bu g ü nlerin, hediye almak i ç in sıraya girildi ğ i bir düzen gibi gözükmesi çok ş a ş ı rt ı c ı .. Eskiden kucakla ş arak ve birbirimizi öperek bu günleri kutlardık. Ş imdi ise online al ı ş veri ş sitelerinin s ü rekli reklam yapmas ı yla yaratt ı ğ ı alg ı sonucunda annelerin, babaların y anı na gidilmeden, uzaktan hediye yollayarak kutlamalar yapılıyor. Böyle zorlama günleri oldum olası sevmemi ş imdir. Biraz samimiyeti azalttı ğ ı n ı d ü ş ü n ü yorum. Annemize sarılmak ve hediye almak için tabi ki mayıs ayını beklemeyece ğ iz.🙆 Bir de bunun sosyal medya aya ğ ı var. O özel günde bir furya olu ş uyor ve herkes o ki ş i ile foto ğ raf ı n ı koyarak ölümsüzle ş tirmenin yar ı ş ı na giriy